yukari
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
China Relations With South Korea
#1
Güney Kore İle Çin İlişkileri

[Resim: rEORJP.jpg]

Kuzey Kore Güney Kore’yi 1950 Haziran’da işgal etttiğinde, Güney Kore silahlı kuvvetlerinin niteliksizliği hemen ortaya çıktı. Kuzey Kore sürpriz saldırıyı yaptığında Güney Kore’nin 94.000 askeri olmasına rağmen 1 hafta sonra güvenilir sadece 20.000 asker kalmıştı. 1950 başlarında işgalci güçler güneydoğuda ki PusanTaegu koridoru hariç bütün Kore’yi elinde tuttu.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ABD’nin isteği üzerine Kuzey Kore’nin Güney Kore istilasını kınadı ve BM üyelerinden Güney Kore’ye yardım etmesini istedi. ABD ve Güney Kore haricinde toplamda 15 ulus asker sağladı. Tüm kuvvetler BM bayrağı altında ve BM genelkurmay başkanı olan General Douglas A. MacArthur’un komutası altında savaştı. Bu birleşmiş kuvvetler Eylül 1950’de Incheon’a konuşlanarak Kuzey Kore’nin ikmal yollarını başarılı bir şekilde kestiler. İşgal kuvvetleri Çin sınırının yakınına kadar geri çekilmişti. Sadece Çin Halk Gönülleri’nin ekim ayındaki büyük çaplı dahli Kuzey Kore kuvvetlerinin yenilgisini engelledi. BM ve komünist kuvvetlerinin savaşı sonuçsuz kaldı.

Güney Kore’nin genel olarak dış dünyaya, özel olarakta Güney Kore’ye olan duruşu 1980lerde yeni bir evreye geçti. Poliktik meşruiyetini geliştirmek, askeri güvenlik ve batıyla yakın ilkişkileri koruyarak ekonomik olarak gelişmek şeklinde olan, eski hedeflerini korurken; Güney Kore hırslı pukpang chongch'aek, diğer adıyla kuzey politikası veya Nordpolitik'i başlatarak diplomatik büyük oranda genişletti. Nordpolitik Federal Almanya Cumhuriyeti’nin (Batı Almanya) 1970lerin başlarındaki Ostpolitik'in Seoul versiyonuydu.

Başkan Chun Doo Hwan (1980-88) Park'ın uzun zamandır Kuzey Kore’nin müttefiği olan Çin ve Sovyetler Birliği ile olan ilişkileri geliştirme politikasını devam ettirdi ve bu iki ülkeye kayda değer bir önem atfetti. Pekin ve Moskova’nın Kore Yarımadası’nın geleceğini yönlendirmede büyük etkisi olacağı düşünülmüştü bu nedenle Nordpolitik'in bir parçasıydı.

Seoul’ün Pekin ile olan resmi teması kaçırılan bir Çin yolcu uçağının inişi ile Mayıs 1983’te başlamıştı. Çin uçağın geri dönüşünü müzakere etmek maksadıyla Seoul’e 33 yetkiliden oluşan delegasyon gönderdi, bu olay sık sık personel geliş gidişlerinin başlagıcı oldu. Örneğin, Mart 1984’te Güney Kore tenis takımı Kunming’i , Çinli bir takım Davis Kupası maçı için ziyaret etti. Nisan 1984’te 34 kişilik Çin basketbol takımı 8.Asya Küçükler Basketbol Şampiyonası’na katılmak için Seoul’e geldi. Bazı Çinli devlet görevlilerinin gizlice Güney Kore’nin sanayisini incelemek için Güney Kore’ye gittiği söylenirken, Güney Koreli devlet görevlilerinin de bazı uluslararası konferanslara katılmak amacıyla Çin’i ziyaret etmişlerdir. Çin ve Güney Kore’nin dolaylı ticarete başladıkları 1975’ten beri ticaret hacmi düzenli olarak arttı.

1980lerde Pekin’in Seoul’e olan ihtiyaçları Moskova’nınkinden özellikle ekonomik anlamda farklıydı. Yine de tamamlayıcı ekonomik ihtiyaçlar ve coğrafi yakınlık nedeniyle Güney Kore ve Çin aktif bir şekilde ticarete başladı. Fakat herhangi bir resmi bir ilişkinin olmaması Seoul ve Pekin arasında ticaretin gelişmesini zorlaştırdı, çünkü Güney Kore kendi vatandaşlarını ve ticari çıkarlarını Çin’de yasal olarak koruyamazdı.

Pekin Moskova’ya nazaran Pyongyang’a politik olarak daha yakın olması, iki ülke arasında artan ticaret hacmine rağmen Pekin ve Seoul arasında ki politik gelişmeleri yavaşlattı. Daha da ötesi Çin, Kuzey Kore ve ABD ile Kuzey Kore ve Japonya arasında aracı olmaya kalktı ve ayrıca Pyongyang, Seoul ve Washington arasında üçlü görüşmeleri başlattı.

Güney Kore, Çin vatandaşları arasında aktif iletişim teşvik edildi. Akademisyenler, gazeteciler ve özellikle Güney Kore ve Çin arasında bölünen aileler 1980lerin sonlarında serbestçe gidip gelebiliyordu. Özellikle Çin’de ki Jilin eyaletindeki Yanbian Kore Özerk İdaresi’ndeki olmak üzere yaklaşık 2 milyon etnik Koreli, Güney Koreliler ile etkileşim kurdular.

Çin’de ki politik karışıklığın Çin-Kore ilişkileri üzetinde nasıl bir etkisi olacağını tespit etmek zordu. Pekin’de Haziran 1989’da göstericilere karşı uygulanan askeri sert müdahaleden sonra, Pyonyang beklendiği gibi Pekin’in baskıcı hareketlerini destekledi. Diğer taraftan Seoul daha sessiz bir politika sürdürdü. Tiananmen Meydanındaki olayları göz ardı etmedi ama aynı zamanda kınamadı. İki ülke arasındaki ticaret devam etti.

Çin-Güney Kore ilişkileri 1992’de diplomatik ilişkilerin kurulmasından itibaren olağanüstü gelişme gösterdi ve yaklaşık her 5 senede bir seviyesi yükseldi. İkili ilişkiler 1998’de işbirliği ortaklığına, 2002’de geniş işbirliği ortaklığına ve en son 2008’de stratejik işbirliği ortaklığına dönüştü. Pekin ve Seoul Birleşmiş Milletler Reformu , iklim değişikliği, global ekonomik kriz ve tabi ki Kuzey Kore gibi çeşitli küresel konularda yakın işblirliği içinde oldu.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin imajı Goguryeo Hanedanlığının ilk politik sorun olduğu 2004 yılında hızla inişe geçti. Araştırma ofisi tarafından sağlanan anket verileri Mayıs 2000’den Mart 2004’e kadar Çin’in imajı nispeten istikrarlı olarak %70 civarı iken, Mart 2004’ten 2007’ye kadar ortalama olarak yaklaşık %50 ye kadar sert bir düşüş yaşamıştır. Diğer bir deyişle Çin Halk Cumhuriyeti’nin olumsuz imajı istikrarlı %30 saeviyelerinden yaklaşık %50 seviyesine çıkmıştır. Bunun yanısıra iki haneli rakamların oynaklığı Güney Kore’nin, Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı olan bakışındaki çelişkili durumu göstermektedir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Asya’da bir partner olması umutları ile Çin’in bir hasıma dönüşmesi endişesi mücadahale etmektedir. Diğer bir deyişle Çin Halk Cumhuriyeti’nin dosthane kardeş bir Asya ulusu olması hissi, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kore Yarımadası üzerinde tasarıları olan bir büyük kardeşe dönüşmesi ile ilgili artan endişelere kaymıştır.

Gorguryeo ihtilafı 2004 yılında "Kuzeydoğu Projesi" adı verilen "Büyük Çin" ulusal kimliği fikrini yaymak için çalışan devlet destekli Çin Sosyal Bilimler Akademisi’ndeki Çinli akademisyenlerin Goguryeo Krallığının Kore Krallığından ziyade Çin’in bölgesel tarihinin bir parçası olduğu iddiası ile başladı. Bu durum Kore Cumhuriyeti’nde, Koreli akademisyenlere göre Çin’in kuzeydoğu projesinde görüldüğü gibi "Büyük Çin" milliyetçiliğinin, Kore Yarımadası gibi tarihi Çin hakimiyet alanlarına genişlemesini haklı çıkarmak için kullanılabileceği korkusu ile ciddi endişeler yarattı.

Çin’in bölgesel tasarılarına ilişkin korkulardan daha fazlası, Kore ulusunun ortadan kalkması eğer Kuzedoğu Projesi Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Asya’da ki belirgin stratejisi olsaydı bir ihtimal olarak değerlendirilebilirdi. Kore’nin Çin tarafından yutulma korkusu daha önceki yaygın görüş olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin bölgesel genişlemeden çok iş ve ticaretle iglinenen müşfik bir güce dönüşmesi ile ciddi tezat oluşturdu. Bu korkuların ışığında Yoon Kore’nin gelecekte ana partner ülke olarak ABD’ni mi yoksa Çin Halk Cumhuriyetini mi tercih etmesi konusundaki iç tartışmanın artan şekilde ABD’ye kaydığını söylemiştir.

Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun endişe verici kuruluşu Kore egemenliğine uzun dönemde bir tehdit oluşturabilirdi. Bugün Kore’de genel yaygın görüş Çin’in şu anda Kore’ye herhangi bir tehdit teşkil etmediği ve kısa ve uzun dönemde Kore firmalarına birçok ekonomik fırsatlar sunduğu şeklindedir. Aynı zamanda birçok Koreli Çin in Güney Kore ekonomisi hatta belkide egemenliğine uzun dönemde ciddi bir sorun teşkil edeneceğine inanmaktadırlar. Pekin’in birleşmiş bir Kore adası konusundaki pozisyonu belirsizdir, politik ve askeri şeffaflığın olmaması bölgede Çin’i öngörülemeyen bir güç yapmaktadır. Tarihsel olarak Kore’ye en büyük tehdit olan Japonya değil Çin idi.

Pekin ve Seoul arasındaki politik ilişkiler önemliyken, ikili ilişkilerin kuruluşu ekonomik işbirliği idi. Pekin ve Seoul arasında, Güney Kore’nin ekonomik gelişmesinin artık Çin ekonomisine bağlı olduğu ve Çin’in gelişmesi ile gelişip faydalanacağı konusunda fikir birliği vardı. Çin Kore ticari ilişkilerinde 2009 yılında birçok Koreli fabrika sahibinin yeni işçi düzenlemesine uymaktan kaçınmak için aniden işletmelerini kapatmalarından sonra Çinli işçilerin ödenmemiş ücretlerinden dolayı şikayet etmeleri nedeniyle gerginlik oluştu. İki hükümet bu konu ile ilgilendi ve Koreli yatırımcıları Çin’in yeni işçi düzenlemeleri konusunda eğitmeye devam etti. Pekin Çin’de ki Kore yatırımlarının kalitesini arttırmaya odaklanmıştı ve çevre ve iletişim sektörlerinde daha yüksek teknoloji yatırımları çekmeyi ummaktaydı.

Çin ve Kore yavaşça askeri ilişkilerini geliştiriyordu. İki ordu 2008’de direk hat kurdular, ortak denizde arama kurtarma operasyonları gerçekleştirdiler ve yüksek rütbeli askeri ziyaretler yaptılar.

1950’lerde Kore Savaşında düşman olan Seoul ve Pekin yakın zamandaki kendi gerginliklerine rağmen Japonya’ya olan ortak güvensizlikleri üzerinden bir bağ kurdular. Güney Kore ayrıca Kuzey Kore’nin nükleer silah programının dizginlenmesinde Çin’in yardımına ihtiyaç duymaktadır. 2010 yılında ülkeler arasındaki ilişkiler Çin, Kuzey Kore’yi bir Güney Kore savaş gemisini batırmak ve bir adanın bombalanmasından dolayı kınamayı reddetmesi üzerine ilişkiler soğudu. Seoul’un 2010 saldırılarından beridir daha fazla iş birliği için ortaya koyduğu çaba karşılığını bulmuştu. Pekin nükleer konusunda Pyonyang’ı daha açıkça eleştirir oldu. Bu sırada Çin Kuzey Kore’ ye yardım ediyordu ve destekliyordu. Yine de Güney Kore nükleer konusunu ortaya koyduğundan beri Çin’ in Kuzey Kore üzerindeki görüşü önemli ölçüde değişti. Seoul’ün Pekin ile ısınan ilişkileri önecelikle ticaret üzerine odaklanmıştı ve ilişkilerde ciddi bir kaymanın göstergesi değildi.

Çin ve Güney Kore Çin Başkanı Xi Jinping Seoul’e resmi ziyarete başladığında 3 Temmuz 2014’te ekonomik bağları geliştirmek üzere anlaştı ve nükleerden arındırılmış bir Kore Yarımadasına ilişkin dileklerini yenilediler. Kendisinin ziyareti ilk defa bir Çin başkanının Güney Kore’yi Kuzey Kore’den önce ziyaret etmesi ve Park ve Xi nin göreve geldkilerinden beri 5.defa görüşmelerinin olması nedeniyle dikkat çekmekteydi. Xi göreve 2011 yılında gelen Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile henüz görüşmedi.

Xi ile ortak bir basın brifinginde, Güney Kore Başkanı Park Geun-hye Seoul ve Pekin uzun süredir görüşülen serbest ticaret anlaşmasını 2014 sonunda tamamlamak için çalışacaklarını söyledi. Seoul’ün maliye bakanı ayrıca iki tarafın Güney Kore Won’u ve Çin Yuan’ı ile doğrudan ticareti başlatmaya karar verdiğini söyledi, bu durum Çin’in parasının kullanımını artıracak bir önlemdi. Bu karar Won’un direkt konvertible olduğu tek para birimi olan doların yanına Yuan’ında katıldığı anlamına geliyordu.

Kaynak
www
Cevapla
#2

English
China Relations With South Korea


[Resim: 40a8jJ.png]

When North Korea invaded South Korea in June 1950, the poor quality of the South Korean armed forces immediately became apparent. Although South Korea had 94,000 troops when North Korea began its all-out surprise attack, one week later only 20,000 troops could be accounted for. By early September 1950, the invading forces held all of South Korea except for the PusanTaegu corridor in the southeast.

The United Nations (UN) Security Council, upon the request of the United States, condemned North Korea's invasion of South Korea and asked members of the UN to assist South Korea. Fifteen nations besides the United States and South Korea eventually provided troops; all forces fought under the UN flag and under the unified command of General Douglas A. MacArthur, commander in chief of UN forces. These combined forces successfully broke North Korea's extended supply lines by landing at Inch'on in September 1950. The invading forces were pushed back to near the Chinese border. Only the massive intervention of the Chinese People's Volunteers (CPV) in October averted the defeat of the North Korean forces. United Nations and communist forces fought to a standstill.

The external posture of South Korea in general, and toward North Korea in particular, began a new chapter in the 1980s. While retaining its previous goal--enhancing political legitimacy, military security, and economic development by maintaining close ties with the West--South Korea greatly expanded its diplomatic horizons by launching its ambitious pukpang chongch'aek, northern policy, or Nordpolitik. Nordpolitik was Seoul's version of the Federal Republic of Germany's (West Germany) Ostpolitik of the early 1970s.

President Chun Doo Hwan [1980-1988] continued Park's policy of improving relations with China and the Soviet Union and attached considerable importance to these two countries, long the allies of North Korea. Beijing and Moscow were thought to have much influence in charting the future of the Korean Peninsula and were thus a part of Nordpolitik.

Seoul's official contact with Beijing was facilitated by the landing of a hijacked Chinese civilian airliner in May 1983. China sent a delegation of thirty-three officials to Seoul to negotiate the return of the airliner, marking the beginning of frequent exchanges of personnel. For example, in March 1984, a South Korean tennis team visited Kunming for a Davis Cup match with a Chinese team. In April 1984, a thirty-four-member Chinese basketball team arrived in Seoul to participate in the Eighth Asian Junior Basketball Championships. Some Chinese officials reportedly paid quiet visits to South Korea to inspect its industries, and South Korean officials visited China to attend various international conferences. Since China and South Korea began indirect trade in 1975, the volume steadily increased.

Beijing's needs for Seoul in the 1980s were hardly matched with those of Moscow, particularly in economic terms. Still, because of complementary economic needs and geographic proximity, South Korea and China began to trade actively. The absence of any official relations, however, made it difficult to expand trade between Seoul and Beijing, because South Korea could not legally protect its citizens and business interests in China.

Beijing, in comparison with Moscow, has been politically closer to P'yongyang, which has slowed political improvements between Beijing and Seoul despite the increasing volume of trade between the two countries. Furthermore, China has attempted to mediate between North Korea and the United States and North Korea and Japan and also initiated and promoted tripartite talks--among P'yongyang, Seoul, and Washington.

Active South Korean-Chinese people-to-people contacts have been encouraged. Academics, journalists, and particularly families divided between South Korea and China were able to exchange visits freely in the late 1980s. Nearly 2 million ethnic Koreans, especially in the Yanbian Korean Autonomous Prefecture in China's Jilin Province, have interacted with South Koreans.

It has been difficult to determine what effect the political turmoil in China would have on Sino-Korean relations. After the military crackdown on demonstrators in Beijing in June 1989, P'yongyang predictably came out in support of Beijing's repressive actions. Seoul, on the other hand, produced a more muted response, which did not condone the actions in Tiananmen Square, but did not condemn them either. Trade between the two countries continued to increase.

Sino-ROK ties had undergone tremendous development since the establishment of diplomatic relations in 1992 and had been "upgraded" roughly every five years. The bilateral relationship was upgraded to "cooperative partnership" in 1998, to "comprehensive cooperative partnership" in 2002, and most recently to "strategic cooperative partnership" in 2008. Beijing and Seoul closely cooperated on a variety of global issues such as UN reform, climate change, the global financial crisis and, of course, North Korea.

The PRC's image took a nosedive since the Goguryeo Dynasty first became a hot-button issue in 2004. Polling data provided by the Office of Research showed a somewhat consistent "favorable" image of the PRC of around 70 percent from May 2000 until March 2004, but then a steep decline to an average of approximately 50 percent from March 2004 to 2007. More tellingly, the "unfavorable" image of the PRC increased from a consistent 30-percent level to around 50 percent. In addition, the volatility of the two figures suggested an ambivalence of South Korean views toward the PRC. The hopes for the PRC as an Asian partner struggle against concerns that China will turn into an adversary. In other words, sentiments of the PRC being a friendly "brother" Asian nation shifted to increasing worries that the PRC will turn out to be a "Big Brother" with designs on the Korean peninsula.

The Goguryeo controversy began in 2004 when PRC scholars at the state-funded Chinese Academy of Social Sciences (CASS), working to promote an idea of a "Greater China" national identity in what was called the "Northeast Project," claimed the Goguryeo kingdom as a part of the regional history of China rather than as a Korean kingdom. This created strong concerns in the ROK over fears that the "Greater China" nationalism, as demonstrated by the PRC's Northeast Project, might be used to justify expansionism into areas of historic Chinese dominance such as the Korean peninsula, according to Korean scholars.

More than just the fear of Chinese territorial designs, the elimination of the larger Korean nation was perceived as a possibility if the Northeast Project was indicative of the PRC's strategy in East Asia. The fear of Korea being "swallowed" by China contrasted sharply with the former prevailing view that the PRC was becoming a benevolent power, more interested in business and commerce than territorial expansion. In light of these fears, Yoon said that the Korean internal debate over whether the US or the PRC should be favored as the major partner country in the future had swung increasingly toward the US.

The disconcerting build-up of China's Peoples Liberation Army (PLA) could pose a long-term threat to Korean autonomy. The commonly held view in Korea today is that the PRC currently poses no threat to the ROK, is in fact well thought of, and affords many economic opportunities for Korean companies in the short to mid-term. At the same time, many Koreans believe China does pose a significant challenge to the South Korean economy, and perhaps even to its autonomy, in the longer term. Beijing's position on a unified Korean Peninsula is uncertain, while its lack of political and military transparency made it an unpredictable force in the region. Historically it was China, not Japan, that posed the greatest threat to Korea.

While the political relationship between Beijing and Seoul was important, the foundation of the bilateral relationship was economic cooperation. There was "consensus" in Beijing and Seoul that South Korea's economic growth was now tied to China's economy and would develop and benefit along with China's growth. There had been some tension in the Sino-ROK commercial relationship in 2009 when Chinese workers complained about unpaid wages after numerous ROK factory owners abruptly shut down operations in order to avoid complying with new labor regulations. The two governments dealt with this issue and continued to educate ROK investors about China's new labor regulations. Beijing was focused on improving the quality of ROK investments in China and hoped to attract more high-tech investments in the environment and communication sectors.

China and the ROK were slowly developing a mil-to-mil relationship. The two militaries had established a hotline in 2008, had conducted joint naval search and rescue operations, and exchanged high-level military visits.

Seoul and Beijing, enemies during the Korean War in the 1950s, were bonding somewhat over their mutual distrust of Japan, despite recent tensions of their own. South Korea also needs China's help to rein in North Korea on its nuclear weapons program. In 2010, relations between the countries cooled when China refused to condemn North Korea for the deadly sinking of a South Korean warship and the shelling of an island. Seoul's efforts towards greater cooperation since the 2010 attacks have paid off; Beijing has become more openly critical of Pyongyang on the nuclear issue. At that time, China was helping and supporting North Korea. However, since South Korea raised the nuclear issue, China’s view on North Korea has changed considerably. Seoul's warming relations with Beijing were primarily focused on trade, and were not indicative of a major shift in relations.

China and South Korea agreed on 03 July 2014 to expand economic ties and reaffirmed their commitment to a denuclearized Korean peninsula, as Chinese President Xi Jinping began a state visit to Seoul. His trip marked the first time a Chinese president has visited South Korea before North Korea and the fifth time Park and Xi have met since they took office. Xi had not yet met North Korean leader Kim Jong Un, who inherited office in 2011.

At a joint news briefing with Xi, South Korean President Park Geun-hye said Seoul and Beijing will work to complete a long-negotiated free trade agreement by the end of 2014. Seoul's finance ministry also said the two sides agreed to introduce direct trading between the South Korean won and the Chinese yuan, a measure that will expand the use of China's currency. The decision meant the yuan joins the dollar as the only currency directly convertible with the won.

Source
www
Cevapla
#3
Teşekkürler. ^^
Ve sen yine kendi bildiğini okudun...
Kalbi kırık bedenimde bir yara daha açtın.
30.10.2020
Cevapla
#4
Elinize sağlık, teşekkür ederiz. Smile
Cevapla
#5
Teşekkür ederiz. ^^
Cevapla
#6
China Relations With South Korea
globalsecurity.org
Translate: Kübra ALKAN CERİT


>>> https://www.facebook.com/groups/kgfatr/
Cevapla
#7
Teşekkür ederiz Smile
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi